31 Aralık 2009 Perşembe

İlk dindar Vicdani Retçi...

Bu dönemde savaşmak ne kadar kutsallıktan uzak ise Vicdani Rette bir o kadar kutsaldır. Günümüz savaşları ne bir inanç ne de bir idea uğruna. Savaşanların birçoğu ise zalime karşı değil, daha da zalim olmak için savaşmaktadırlar. Militaristler ve militarist beyne sahip siviller ne derse desin, bu böyledir.

Vicdani Ret, korkaklıktan dolayı değildir. Hele ki askerlik zahmetinden kaçmak, hiç değildir. Çünkü Vicdani Ret yoluna girdiğin ilk andan itibaren askerlik dönemi boyunca, ki kıstasım uzun dönem, yiyebileceğin tüm küfür ve dayaklardan kat be katını yemiş oluyorsun. İşkence, tehdit, aşağılama ve nazar-ı devlette tard edilme hali. Artık yapabileceğin ne bir memuriyet ne de devlet karşısında bir meşruiyetin vardır. Putperestizmin huzurundan kovulmuş melek gibisindir. Şahsen, bu sıkıntılara katlanmaya ne cesaretim ne de liyakatim var. Ama iyi bir şeydir, ama alkışlarım bu cesareti ortaya koyanları.

Vicdani Ret, ülkemizdeki savaşın saçmasapanlığını ve TSK'nın demokrasi içerisinde hangi noktada durduğunu çok iyi bilmektir bir nevi.

Vicdani Reti açıklayanların ve bu uğurda mücadele edenlerin sayısı hala 40'ı geçmiş değil Türkiye'de. Ama bu sayı ne kadar da az olsa ortaya çıkardığı gürültü büyüktür şüphesiz. Vicdani Ret talebi bir samimiyetin sonucudur. Çoğu kimsenin askerlik yapmamak için takla attığı bu ülkede, hala bir askerlik tabusu, tapınması var ise, ki bu halkımızın önemli bir çoğunluğunun siz deyin korkak ben diyeyim yalancı, siz deyin yalaka ben diyeyim riyakar olduğunu göstermektedir. İşte Vicdani Ret bu yalan, yalakalık, korkaklık ve riyakarlıktan kurtulmasının sebebi olabilecek bir olgudur.

Bir Vicdani Retçi olan Enver Aydemir, şüphesiz çok özel bir konuma sahiptir. Daha önceki Vicdani Retçiler genel olarak Sol görüş taşıyan insanlardı ve Sol'un muhalif, başkaldırı ve sivilliğinden aldıkları cesaretle böylesi bir eyleme katılıyorlardı. Enver Aydemir ise dindar. Ve askere gitmeme nedenini dini inançlarına bağlıyor. Dini değerlerin aleni bir şekilde tahkir edildiği TSK'da görev yapmayacağını cesaretle haykırmış ve şu an bunun ceremesini çekmektedir. Enver Aydemir ilk dindar Vicdani Retçi. Enver Aydemir, TSK'ya "Peygamber Ocağı" diyenlere inat Vicdani Rettini ilan eden ilk mümin. Bu açıdan özel, bu açıdan türünün ilk örneği.

Vicdani Ret kararını 2007'de açıklayan Enver Aydemir Boğaziçi Üniversitesi'nde barış temalı bir konferansa katılmaya giderken gözaltına alındı ve Maltepe Cezaevinde işkence gördü. Şu an hala gözaltında ve işkencededir muhakkak. Basına dağıtılan bildirgesi ise herşeyi en yalın haliyle özetlemektedir zaten. İşte bildirge;

"ben enver aydemir, 24.07.2007 tarihinde zorla askerlik yaptırılmak üzere evimden alınarak bilecik jandarma er eğitim tugayına getirildim. burada, beni oraya getiren yetkililere tsk seçkinlerinin laik değerlere dayanarak dini inançlarıma karşı hasmane duygular beslediğini bu yüzden laik bir ülkede askerlik yapmayacağımı ve böyle bir düzenin asla ve asla bir neferi olmayacağımı beyan ettim.

bilecik’te kaldığım süre içerisinde bu yaklaşımımın ne kadar doğru bir yaklaşım olduğunu, 2 gün sonra beni görmeye gelen annemin ve eşimin başörtülü olması gerekçe gösterilerek nizamiye kapısından geri döndürüldüğünde daha iyi anladım. hayattaki en önemli değeri inançları olan birisi olarak, özellikle t.s.k seçkinlerinin islami değerlere karşı gösterdiği bu tutumu kabul etmem mümkün değildir. tüm bu sebeplerden dolayı vicdani reddimi açıkladım. müslümanların en temel inançlarını bile bu kadar açık bir şekilde tahkir eden bir kurumda benim yer almam söz konusu olamaz.

bununla birlikte kamuoyuna duyurmam gereken asıl meselem, t.c. devletinin üzerine kurulmuş olduğu temel değerlerin hiç birine sempati beslemiyor olmamdır. benim de inanç değerlerime kimsenin zorla sempati beslemesini beklemiyorum. bununla beraber yaşadığım coğrafyanın gerçeklerini de göz önüne alarak, ortak yaşamın getirdiği sorumluluklar çerçevesinde inançlarıma uygun ve bireysel haklarımın tanındığı (eğitim özgürlüğü, kılık-kıyafet özgürlüğü, düşünce özgürlüğü vb.) bir ortamda kamu hizmeti yapabileceğimi beyan ediyorum. tüm kamuoyuna duyurulur.

enver aydemir"

29 Aralık 2009 Salı

Bir öküz masalı...

Bir varmış bir yokmuş. Çok yakın ülkenin birinde bir öküz yaşarmış ve birgün bu öküz parti kurayım demiş. Partisini kurmuş ve daha sonra sağda solda öküzce mitingler, konuşmalar yapmış. Öküzce derken "nasıl mı yani?"? Böyle yani.

"Bizde Türk açılımı istiyoruz arkadaş...

-Güneydoğuda herif 30 çocuk sahibi olacak...Çalışmayıp yan gelip yatacak...Benim maaşımdan veya küçük esnaftan %30 vergi alacaksın...

SSK primim bir emekli maaşı kadar olacak...Ben bu herifin kürt bebelerine bakacağım...

-Ben bir çocuğa bakmak için deli gibi çalışacağım...Kürt yan gelip yatacak...30 tane palesi için devlet ona çocuk yardımı yapacak...

-Ben Bu kadar SSK primi ödeyeceğim...Hastanelerdenzar zor faydalanacağım...Kürt bir yeşil kartla 30 tane palesine baktıracak...

-Ben sesimi yükseltsem...Eylem yapsam...Düşüncemi ifade etsem...İşçi memur yürüyüş yapıp hak arasa polisten cop ve gaz yiyeceğim...Kürt çıkıp bayrak yakacak...Bölünme isteyecek...Etrafı yakıp yıkacak...Daha fazla demokrasi ve özgürlük isteyecek...Polis efendi bırak saldırmayı bu itler karşısında copunu saklayıp, kuyruğunu kıstıracak...

-Elektrik, su ve d.gaz borcunu geciktirsen hemen kesilen ve bir dünya faiz faiz ödeyen...Devlet arazisine bir gecede çöküp oraya ev yapmayan... Zar zor borç harç ev alıp birde bunun takır takır vergisini ödeyen biz...Elektriğe, suya , gaza para vermeyip bedava arazide ev kurup oturan kürt...

ULAN İTOĞLU İTLER AYRIMCILIK YAPILIYOR DİYORSUNUZ...EN KRAL AYRIMCILIK VE ASİMİLASYON BU ÜLKEDE BİZLERE YANİ TÜRKLERE YAPILIYOR...İTİLİP KAKILAN...DÜŞÜNCESİNİ İFADE EDEMEYEN...EDERSE HAİN İLAN EDİLEN...İŞSİZLİK VE KRİZLE BOĞUŞAN...HER BORCUNU DEVLETE TIKIR TIKIR ÖDEYEN...VATANININ TEHLİKEDE OLDUĞUNU HİSSEDİP EYLEME GEÇERSE TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ DAMGASI YİYEN... SİSTEMİ ELEŞTİRDİĞİNDE ŞEREFSİZLİK VE NAMUSSUZLUK PAYESİ YİYEN...TÜRKLÜĞÜ SAVUNDUĞUNDA FAŞİST DAMGASI YİYEN SİZMİSİNİZ YOKSA BİZ TÜRKLER Mİ...ANLAMADIM BU İŞİ...BİZ Mİ BASKI GÖRÜYORUZ... SİZ Mİ...!!! SONRADA BAŞBAKAN ÇIKIYOR AÇILIM İSTİYOR...EVET İSTİYORUZ ...AMA TÜRK AÇILIMI İSTİYORUZ...!!! "

Masalımızın en ilginç tarafı ise bu öküzün bu türden konuşmalarını seven, beğenen, alkışlayan ve kendisini de bir önder olarak gören çok kişi varmış. Masalın sonu ne mi olcak? En yakın gene seçimde hep beraber göreceğiz.

26 Aralık 2009 Cumartesi

"korkarım güzelim korkarım.."

Bu resimden sonra Kürtler nasıl sisteme güvenebilecek?!

22 Aralık 2009 Salı

"İti ite kırdırmak"

Gladyatörler gerçekten de aptaldır. Hepsi köle ve kendilerini köle edenleri eğlendirmek için yine kendileri gibi kölelerle, meydanlarda ölesiye savaşıyorlar. Demek ki ezilenin ahmaklığı hiçte yeni bir şey değil.

Zalim neden zulmeder, mazlum neden zulme maruz kalır? Bir sebebi de zalimin zeki, mazlumun aptal oluşudur.

Yıllar önce... Üniversitede iken ben, bir gün dolmuş ile fakülteye gidince bir insan barikatı ile karşılaşmıştım. Sonra anladım ki barikat kuranlar fakülteleri çok uzak olupta ulaşım güçlüğü çeken öğrencilermiş. Ama garip olan şuydu ki; kapattıkları yol ne rektörün ne de dekanın yoluydu. Tek farkları fakültelerinin daha yakın olduğu kendileri gibi öğrencilerdi. Sordum;

-Kardeş! Bu ne iş? diye.

Cevap verdi birisi;

-Biz çok çektik, biraz da siz çekin! diye.

İşte bizim sorunumuz... Çektirene değil bizim gibi olanlara - belki de gücümüzün yettiğine- baş kaldırmak... Örneğin hıncını Kürtlerden çıkaran Türkler, hıncını Alevilerden çıkaran Sünniler... Veya -çok güzel bir örnek- protestocu engelli vatandaşları kovalayan engelsiz vatandaşlar....

"Boynuzsuzun hesabı boynuzludan sorulacak."

Çok yanlış!

"Boynuzsuzun hesabı, değil boynuzludan, o boynuzları kırandan sorulmalı."

20 Aralık 2009 Pazar

Kitap yazmak isteyene öğütler....


LA MANCHALI DON QUİJOTE KİTABINA
BİNBİR SURAT URGANDA'DAN

Dikkatli davran,
İyi bir kitap yaz,
İyi olmak istiyorsan
Ne yaptığını bilmiyorsun diyemez
akılsızlar o zaman.

Ama dikkatli davranmazsan,
kimin eline düştüğünü
uzun sürmez anlaman,
Hemen akıl vermeye kalkar
verecek aklı olmayan.

Deneyle saptanmıştır
güzel bir gölge örter insanı
yaslanınca iyi bir ağaca,
Yaslanacak bir kral
ağacı sunuyor
talihin sana Bejar'la,
öyle bir ağaç ki
birer prens meyveleri,
dük sanını almış
tomurcuklarından biri,
gövdesiyse yeni Büyük İskender.

Yanaş böyle bir ağacın gölgesine,
yiğitlere gülüyor ancak talih.
Serüvenlerini anlatacaksın
La Mancha'lı bir soylunun
delirmiş aylak aylak kitap okumaktan.

Öyle coşturmuştu ki
onu soylu hanımlar,
zırhlar ve şövalyeler,
aşkla kendinden geçti
çılgın Orlando gibi
ve bileğinin gücüyle elde etti
Dulcinea'yı Toboso'lu Süsleme,
gereksiz resimler koyma
kalkanına sakın,
ardına düşersen yapmacığın
boş laf etmekten
bir yere varamazsın.
Çok ileri gitme överken,
alaycı biri sanırlar.

"Don Alvaro de Luna,
Kartaca'lı Hanbibal,
İspanya'da kral François
talihten şikayet etsin!"

Zenci Juan Latino
gibi konuşmaya kalkma
birden çok dilli,
Latince döktürme boşuna,
gitmez bunlar Tanrı'nın hoşuna.

Bilgiçlik taslama bana,
dem vurma felsefeden,
arif olan anlar sonra,
sorar dudağını büküp:
"Nedir bu palavra?"

Akıl satma, dedikodu yapma,
uzağından geç aklın varsa
seni ilgilendirmeyen şeyin.

Şaka yapmaya çalışma,
verirler ağzının payını,
iyi bir ün kazan
bunun için çalış durmadan,
çünkü boşuna masraf etmiş olur
iyi bir şey yayınlamayan.

Unutma, çatısı camdansa delidir
taş toplayan komşuya atmak için.

Aklı olan sakınımlı davranır
yazdığı kitapta her zaman
bulunmaz yazdıklarında bir değer
genç kızları eğlendirmek için
sayfa doldurmuşsa eğer.

-Don Quijote cilt-1, shf 35-

17 Aralık 2009 Perşembe

Haber-Yorum

Haber:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bütçe görüşmelerinde atıf yaptığı CHP'nin Güneydoğu raporları, Meclis Kütüphanesi'ne ilgiyi arttırdı. Kürt sorunu üzerine yazılmış Meclis Kütüphanesi'ndeki tüm kitap ve raporlar da kıymete bindi. Milletvekilleri, kitapları okumak için sırada bekliyor.

Yorum:

Mecliste öyle kaliteli milletvekilleri var mıydı ki?!

13 Aralık 2009 Pazar

Serap ve Ceylan

İstanbul' da çıkan gösteriler sırasında molotof kokteyli atılan arabadaki Serap ölüm ile giriştiği mücadelede yenik düştü ve öldü.

Bundan aylar önce de Diyarbakır Lice'de Ceylan isimli küçük kız, çobanlık yaparken üzerine düşen havan mermisi sonucu ölmüştü.

Cenazesi vardı Serap'ın. Kalabalık ve sloganlıydı. Toprağı bol olsun.

Ceylan'ın cenazesi ise kalabalık değildi. Kalabalık olmadığı gibi medyanın riyakar gözlerinden de uzaktı. Gerçi yekpare değildi tabuttaki Ceylan. Paramparçaydı....

Serap'ın cenazesindeki en ilginç görüntülerden biri, oraya Genç Siviller tarafından bırakılmış bir çelenkti. Çelenk ilginçti, çünkü üzerinde Ceylan'ın resmi vardı.

Çok tartışıldı bu çelenk işi. Yaftalamaya başladı birileri hemen. Yok bölücülük, yok faşizm, yok provakasyon, yok fettocu... Aynı saçmalıklar nakaratı.

Herkes kendi nazarından bakar olaylara, olgulara. Acıları yarıştırmayı ve ayrıştırmayı seven biri, bu eylemi provakasyon olarak adlandırabilir, çünkü kendisi o mantık üzerine düşün(ebil)mektedir. Bence mesaj gayet açık. Hiçte puslu bir hava değil. Bazılarının gözünde ve gözlüklerinde sorun varsa, her gördüklerini hakikat zannetmemelidirler. Ama bu tavsiyeler hep beyhude. Çünkü burası Türkiye.

Genç Siviller şöyle fısıldadılar Serap'ın kulağına;

" Sen ve Ceylan kardeşsiniz Serap. İkiniz de bu toprakların erken koparılmış gülleri... Sizi öldürenlerin damarlarındaki kan farklı da olsa beyinleri aynı çalışır. Aynı merhametsizlik ve bağnazlık ile... Toprağın bol olsun."

Sizi seviyorum Genç Siviller....

Not: Resimli olmak isterdi bu yazı. Lakin Serap ile ilgili gördüğüm resimler oldukça trajik. Eminim Serap o resimler ile görünmek istemezdi.


"Faşist ol ama komik olma"



Goku'nun zafer işareti yapmış bir resmi ve bundan gocunan faşist bir ablamız. Tepkisini de "kırarım o parmakları" cümlesi ile ortaya koymuş.


Herkes bilir Goku'yu. Gariban bir Japon çizgi film karakteri. Nerden bilsin PKK'yı, nerden bilsin DTP'yi? Ama işte ya ablacımız, gelmiş bir kere galeyana "milli hisleri" ve bu hisler milli olunca ne dese doğru ne yapsa kutsal, yazmış böyle bir yorum(suzluğ)u.

Tepkime ne cevap verse iyi?

" baska cizgi filim kahramanı yokmuydu. bu pkk li gibi parmagini kaldirmis resmi görünce aklima hemen onlar geliyo elimde olmayan birsey birde vatanini sevmek fasistlikse dünyada en büyük fasist benim ok anladinmi"

Cevabım ise basitti;

"vatanını sev. hatta faşistte ol ama komik olma. sana bi tavsiye."

Başka bir örnek ise Sözcü.

Yorumsuz;



12 Aralık 2009 Cumartesi

Kemalizm'in kalitesi...

Atatürk'ün kalitesi tam olarak nedir? Bilemem! Ne kendisiyle yola çıkmışım ne de çay içmişliğim var. Ama zekidir, ama müthiş bir siyasetçidir.

Peki Kemalizm'in kalitesi? Kemalistleri gördükçe ne kadar yerlerde süründüğünü daha da iyi bir anlamaktayım. Cehalet, hakaret, komedi ve vicdansızlık...

Bir haber sitesinin siyasi bir haberinin altındaki yorumlardan küfür ve hakaret kokanları neden -genellikle- kemalistlere aittir? Bir Kemalist bunu bana/bize açıklasın. Açıklasın da saygı duyalım onlara.

Umutsuzluk...

"Açılım" kelimesi ile sevindik. Saçıldı dört bir yana sevincimiz, umutlarımız. Bizi hayalperest olarak gülenlere ise gülüp geçtik. Güzeldi...

Sonra;

İzmir,

Çanakkale,

Serap Eser,

Aydın Erdem,

Tokat'ta yedi ölü asker,

Son olarakta kapatılan DTP.

!

Evet, evet. Bu ülkeden gitmek lazım.

3 Aralık 2009 Perşembe

İzmir'de DTP taşlanması...

Ve işte o sarışın
Açılım halay misali bir ileri iki geri devam ederken İzmir olayı ile sarsıldık. Açılımı destekleyen de şaşırdı destekelemeyen de. "Faşist İzmir" tartışmasını bir kenara bırakıyorum ama olay da, zaman da manidardı. Bazen komplo teorilerine inanmak gerekir. Bayram arefesi İzmir, Çanakkale, Mersin...

Böylesi durumlarda "Faşist İzmir" genellemeleri ne kadar yanlış ise olayı derin güçlere bağlamakta bir o kadar yanlış. Tüm İzmir orda değildi, doğru. Oradaki insanlar da kışkırtılmış olabilirler. Fakat Türklerin neden bu kadar çabuk gaza geldiği ve ortalığı vahşi bir şekilde yağmaladığı da konuşulmalı, tartışılmalı. Bu halk bu kadar çabuk provake oluyorsa ortada çok ciddi sorunlar vardır.

Her yanımız adaletsizlik dolu. O kadar bariz ki... Zaten bariz olmasıdır canımızı en çok yakan. Danıştay'ın katsayı kararı en canlı örnek. Balçiçek Pamir de yazdı. Çokta güzel yazdı. Adaletsizliği, çifte standardı.

"Hani taş atmak suçtu?
Bize öyle demediniz mi? Gösterilerde sadece taş attığı için 25 yılla yargılanan çocuklar yok mu içeride? "Onlar daha çocuk" diye bas bas bağırmıyor muyuz aylardır?
İzmir Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz, "Karşılıklı iki grubun provokasyonu sonucu, ani gelişen bir olay, çok büyütmemek gerek. Türkiye hassas bir dönemden geçiyor" demiş.
Anlamadığım bir şey var.
Taşı atan çocuksa... Güvenlik güçlerine sallıyorsa... Büyük suç...
Peki taşı atan yetişkinse ve hedefinde milletvekilleri varsa... Suç değil öyle mi?
Pazar günü İzmir'de taş atan kimse gözaltına alınmamış bile.
Ne açılımından bahsediyorsunuz beyler?
Önce ikiyüzlülüğünüzden vazgeçin...
Önce samimi olun."

Evet... Riyakarlık her yerde. "Ne" değil bizim derdimiz. "Kim" ve "kime".

Bir de karşı grup var tabi. Faşizm suçlaması ile suçlanmış İzmirliler. Biraz da mikrofonu onlara uzatmak lazım. Ne kadar cahiller anlaşılsın diye.


"Mine Açıkgöz: Evde iş yapıyordum. Oğlum da bilgisayarının başındaydı. Önce normal bir konvoy zannettik. ‘Apo’ falan diye sloganları duyunca önce oğlum balkona fırladı, ardından ben. Duran konvoydaki araçlardan tezahüratlar geliyordu. Şehitlerin anısına dayanılmaz bir şeydi. Bize bakıp zafer işaretleri yapıyorlardı. Sonra oğlum bayrağı alıp aşağı koştu. Yüzyıllardır burada kardeş kardeşe yaşıyoruz. Tepkimiz doğu kökenli vatandaşlara değil, PKK bayrağı sallamalarına.
Zühre Karafırtınalar: 78 yaşındayım, beş dakikada aşağıya indim. Benim babam İzmir’de Atatürk’le birlikte savaştı. Giritlilerle, İtalyanlarla, Fransızlarla İzmir’de yıllarca kardeş olduk, komşu olduk. Herkes her parti için sevinebilir ama yaptıkları şehitlerimize hakaret gibiydi.
Tülin Karafırtınalar (kızı): Düğün konvoyu geçiyor sandık. Balkondan bakınca mahallenin gençlerini Türk bayrağı ile koşarken gördük. Biz de bayrak alıp annemle koştuk. Aslında sadece bayrak gösterecektik ama halk galeyana geldi. Halamın oğlu 1990’da ilk şehitlerden biriydi. O manzaraya dayanamadık. İzmir’in bu tepkisi doğaldır.
Aziz Doğan: Çok kalabalık bir konvoy geçti. Önce düğün konvoyu zannettik. Trafikte sıkışınca el - kol hareketleri yapmaya, hakaret etmeye başladılar. Bir anda herkes evlerinden aşağı inmeye başladı. Araçlarda bir tane Türk bayrağı yoktu. Apo posteri gösterip zafer işareti yapıyorlardı. İzmirliler rahat insanlardır, ama aşırı tahrik olduğu için kimse dayanamadı.
Hayri Güray: Konvoy trafikte sıkışınca arabalardan insanlara işaretler yapmaya başladılar. Bir anda kalabalık toplandı. Birkaç şehit yakını ellerinde bayraklarla inince herkes sokağa fırladı. Duyan eline bayrağını alıp geldi. Çevik Kuvvet arka caddede olduğu için anında geldi. Yoksa olaylar çok daha büyük olurdu.
Tahsin Koşar: Her şey bir anda oldu. Büyük gürültüyle geçen arabaları, Apo posterlerini, PKK bayraklarını görünce koştuk. Televizyonlarda kendimi görüyorum, sanki saldırmışız gibi... DTP’li olabilirler ama eğer bu bir partiyse, bir tarafında da Türk bayrağı olmalıydı. ‘Neden Türk bayrağı yok’ dedim. İçlerinden biri ‘Nedir sizdeki bu bayrak sevgisi’ deyince sinirlendim.
Nail Doğan: Tepkimiz doğu kökenli vatandaşlara değil, DTP’ye. Tahrik unsuru çoktu. İzmir Türkiye’nin en demokratik şehridir, ama saygısızlık edenlere de seyirci kalamaz. Olaylar organize değildi, bir anda galeyana gelindi. Kadınlar apartmanlardan tencere attı.
Gökay Çalma: Biz DTP konvoyuna saldırmadık. PKK bayrağına saldırdık. İnsanları tahrik eden hareketler yaptılar. İzmir’de o bayrağı gösteremezler. İzmir ne gâvur, ne faşisttir. Cumhuriyetçidir. Eğer cumhuriyeti, vatanı korumakla faşist olunacaksa, evet faşistiz."


80'lik teyze-amcalar, pencereden tencere atan ev kadınları. İşte güzel bir Türkiye manzarası.