24 Nisan 2010 Cumartesi

Kahraman ve korkak...

Hrant Dink...
Arkası dönükken Ogün Samast tarafından silahla vuruldu. Arkadan vurdu. Ama o bir kahraman....

Ahmet Türk...
68 yaşında yaşlı bir adam. Hiç beklemediği bir anda İsmail Çelik isimli bir genç tarafından yumruklandı. Babası yaşında birini sinsice vurdu.. Ama o bir kahraman...

Taner Yıldız...
Enerji bakanı. Eli kalem tutan biri. Milli boksör ve beden eğitimi öğretmeni Şahin Şimşek tarafından yumruklandı.

Türk Milletinin yeni kahramanları sinsice vuran korkaklar......

20 Mart 2010 Cumartesi

Samimiyet.....


Demokratik Açılım için bugün tiyatro ve sinema dünyasının ünlüleriyle bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada Yılmaz Güney'e atıfta bulunurken yüreğimize dokun(a)madı.

Çünkü;

Demokratik Açılım için bugün tiyatro ve sinema dünyasının ünlüleriyle bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta BBC'ye yaptığı "gerekirse yüz bin kaçak Ermeni'yi sınır dışı ederiz" açıklamasında sinirlerimize dokunmuştu.

Siyasetçi de olsa samimiyet lütfen....


18 Mart 2010 Perşembe

Ermeni..

Ermeniler katledildi mi?

Bu sorunun cevabı aslında başka bir sorunun cevabına bağlıdır;

Olaya ideolojik mi bakıyorsunuz yoksa vicdani mi?

İdeolojinin verdiği cevap ile vicdanın verdiği cevap her zaman uyuşmaz. Çoğu zamanda uyuşmaz. Birisi sürü halimizdir çünkü, diğeri insani...

16 Mart 2010 Salı

Ve...

Gündemin başdöndürücülüğü ve absürtlüğüne maruz kalıpta akıl ve de ,en önemlisi, vicdan sağlığını yitirmemenin tek çaresi sanat ve edebiyatın koynuna sığınmaktır. Nazarı dış aleme değil de iç alemimize hasr-ı nazar etmektir.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bir mahkeme oyunu ve medya...

Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınan başsavcı ve sonrasında olanlar....

Şahsını bir kenara bırakıpta medyanın olayı nasıl karşıladığına bakalım öncelikle.

Birgün gazetesi"başsavcıya gözaltı" manşetiyle verdiği habere "ismailağa ve fetullah gülen cemaatlerine yönelik soruşturmalar ile adı gündeme gelen... " devam etmesiyle belli ki ergenekon davasına hala mesafeli...

Güneş gazetesi "yargı şokta" manşetini atmakla hem kendi yaşadıkları şok duygusunu hem de tarafsızlığını ilan etmiş gibi.

Habertürk, "yargıda iç savaş" manşetiyle haberi karşılarken, bazı kocaman balıklara dokunulmaması gerekliliğini bize hatırlatmak istedi. Hukuk bazıları içindir, dercesine.

Gelgelelim Hürriyet. "gözaltına yetki isyanı" manşetiyle her zamanki gibi parmağın işaret ettiği yönü değil de parmağı tartışmaya açtı.

Sabah gazetesi "türkiye'de iki ilk" diyerekten demokrasiye ve sivilleşmeye selam çakmış.

Sözcü ise her zamanki gibi absürtkomedi.

Ya peki bugün ne oldu? Güvenirsizliği tartışmasız HSYK yine acil bir toplantı yaptı ve tarihin tekerrür etmesine olanak sağladı. Nasıl mı? Hani bir zamanlar bir Ferhat Sarıkaya vardı ya? Hani savcıydı ya kendisi? Ve hani hazırladığı bir iddianame ile Büyükanıt'a dokunmuştu ya? Ve hani sonra sırf bundan dolayı HSYK tarafından avukatlıktan dahi men edilip, doğduğuna pişman ettirilme çalışılmıştı ya. İşte yine aynısı olacak gibi. Ne mi oldu?

" ceza muhakemesi kanunu'nun (cmk) 250/3. maddesindeki amir hükmün ihlal edilerek, görev ve yetki aşımında bulunulduğunu tespit eden hsyk, erzurum özel yetkili cumhuriyet başsavcıvekili tarık gür, cumhuriyet savcıları rasim karakullukçu, mehmet yazıcı ve osman şanal'ın, cmk 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına karar verdi."

Son dakika haberi: erzincan cumhuriyet başsavcısı i̇lhan cihaner'in tutukluluğuna yapılan itiraz reddedildi

(İyi ki…)

12 Şubat 2010 Cuma

Maske yüzden önce gelir...

Bugün Amberin Zaman'ın yazdığına göre Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ üzerine "İlker Başbuğ" isimli bir yazı yazmıştı. Bu yazıda da İlker Başbuğ ile ilgili bilmediğimiz bazı meziyetleri sıralamıştı. Neler mi mesela?;


-Karşıma çıkan tabloda Başbuğ darbelere alerjisi olan, okumaya acayip meraklı, zeki, entelektüel ve mütevazı bir figür olarak çıktı.

-Başbuğ’a göre bir subayın barındırması gereken temel ögelerden biri ‘şövalyelik’ ruhu.
Felsefeye çok düşkün olan Başbuğ daha Genelkurmay Başkanı olmadan Harp Akademileri müfredatına felsefe dersini koydurmaya başaran komutan.

-Subay adaylarında aranan baslıca özellikler arasında ‘mizah anlayışına’ sahip olma özelliği var. Başbuğ şaka anlayışının Türk subaylarına da aşılanmasını istiyor.

-TSK’nın ‘din düşmanı’ olduğuna yönelik suçlamalardan son derece rahatsız. TSK’nın imajında bir ‘dalgalanma’ olduğunu kabul ediyor. Halkın ‘tüm değerlerine’ saygılı olunması gerektiğini vurguluyor. ‘İnsan odaklı’ bakışı benimsiyor. Geçtiğimiz Zafer Bayramı kutlamalarında TSK’nın yurt çapında astığı afişlerde başörtülü bir hanımın da bulunması Başbuğ’un fikri.

gibi gibi niceleri...

Tüm bu tespitlerin önüne ünlem işaretimi bırakaraktan başka bir şey söylemek isterim. Bizi İlker Başbuğ'un meziyetleri zerre miktar alakadar etmez. Sonuç itibariyle ne sınıf arkadaşımız ne de aynı mahalleden oluruz kendisiyle. Çok çok çok iyi bir insan olabilir. Kürtlerin ezilmişliğine, Alevilerin dışlanmışlığına, Ermenilerin katledilişine kani de olabilir ama bizi ilgilendiren yüreğinden yahut aklından geçenler değil, arkasına diğer generalleri alarak bağıra bağıra parmak sallamasıdır. Genelkurmay başkanı da dahil olmak üzere tüm siyasi karakterlerimiz -ya da karaktersizliklerimiz mi?- tiyatro oyuncularına benzerler. Gerçek yüzleri ne olursa olsun biz sahnedeki yüzleri ile iletişimdeyiz. Aklımızda sahne gerisindeki halleri değil sahnedeki halleri kalır ve işlevseldir. Hal böyleyken sahne önünde diktatör rolünü oynayanların, meğerse sahne gerisinde çokta cici olduklarını söylemeye gerek yoktur. Bu sadece Başbuğ için değil herkes için geçerlidir.

19 Ocak 2010 Salı

Hrant Dink neyi başardı?


Bugün Hrant Dink'i üçüncü ölüm yıldönümünde anarken Mehmet Ali Ağca'nın şan ve şöhretinden de bahsetmekteyiz. İronik ama gerçek. Nasıl ki Mehmet Ali Ağca'ya verilen değer Abdi İpekçi'ye verilmediyse, Ogün Samast'a verilecek değer de Hrant Dink'e verilmeyecek. Bu bahsettiğim olgu çoğunluğun nezdinde olacak olandır. Tabi ki bizim için Hrant Dink değerlidir, kıymetlidir. Kaldırma saçılmış kanının tek bir damlası bile Samast ve türevlerinin hücre ile atomlarından daha kıymetlidir.

Hrant Dink niçin öldürüldü? Bu sorunun cevabını ben, tabiki küçük antenlerimle bilemem. Belki bir masumu kurban etmek istediler tanrılarına? Belki korkutmak istediler bizi? Belki köşeye sıkıştırmak istediler hükümeti? Belki de hepsi.. Ama bence, her ne amaçladılarsa, üç yıl önce tam da bugün amaçları az da olsa geri tepti. Nasıl mı? "Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrant'ız" sloganlarıyla. Farklı renklerden, farklı dillerden, farklı inanç ve ideolojilerden binlerce insanın bir "ermeni" için gözyaşı dökecekleri, bu cani planı tezgahlayanların akıllarının ucundan geçti mi? Bence hayır.

Hrant Dink katledildi, evet! Üstelik arkası dönükken, kalleşçe. Üstelik kaldırıma serildi boylu boyunca. Üstelik delikti ayakkabısının bir teki. Üstelik ölüyken bile yakışıklı, mağrur ve karizmaydı. Üstelik katile övgüler düzüldü, şarkılar yazıldı, tribünlerde ismi haykırıldı. Üstelik nerdeyse tüm devletin bu suikasttan haberdar olduğu ve Hrant Dink'in devletçe feda edildiğinin ipuçları da geçti elimize. Üstelik, üç yıl geçmiş olmasına rağmen hala bir arpa boyu yol alınmadı ama Hrant Dink'in kanı o kadar da boşa akmadı bence.

Hrant Dink'in kanı o kadar da boşa akmadı. Biz Hrant Dink'in kaldırıma saçılan kanı sayesinde kirli oyunların daha da bir farkına vardık. Biz o kanın dökülmesi ile derin devlet nazarındaki kıymetimizi ve muhtemel sonumuzu öğrendik. Biz o kan sayesinde, ermeni kelimesinden tırsarken, hatta ve hatta o kelimeyi küfür niyetine kullanırken bir Ermen'iye acıdık, bir Ermeni'yi bağrımıza bastık ve bir Ermeni'yi anlamaya başladık. Hrant Dink suikastı bir kırılmanın başlangıcıdır ve bu kırılma sosyal mermerde meydana geldi. Artık birbirimizin acılarına o kadar da yabancı değiliz. "Herşeye inat hala Ermeni, hala Hrant'ız."

Kısaca Hrant Dink neyi mi başardı? Yukarıdaki resmi.